27 Eylül 2015 Pazar

Bıçak Sırtı // Mara Dyer #2 (Michelle Hodkin) - Kitap Yorumu

Okumak tamamen duygusal bir karmaşaydı. Bunu söyleyerek başlıyorum çünkü etkisinden çıkmak gerçekten çok zor. 
Michelle Hodkin'in yarattığı karakterlere öylesine bağlanmışım ki Bıçak Sırtı'nı okurken kendimi hiç tutamadım... Ve devamını istiyorum!



UYARI: Serinin ilk kitabını okumayanlar için spoiler içeriyor olabilir!!!



Üçlemenin ilk kitabı Eksik Parça'da tanışan Mara ve Noah, birbirlerinin güçlerini keşfetmişlerdi. Mara öldürürken Noah iyileştiriyordu... Kendi yarattığı tehlikeye daha fazla dayanamayan Mara, cinayetlerini üstlenmek için emniyete gittiğinde görmemesi gereken birini görmüştü; ölü (!) 'eski' erkek arkadaşı Jude...

Bıçak Sırtı'nda Mara, gözlerini bir hastanede açıyor (genellikle olduğu gibi) ve bir kliniğe yatırılmak üzere olduğunu fark ediyor. Jude'un hala hayatta olduğunu söylemesi, insanların akıl sağlığından şüphelenmesine yol
açıyor anlaşılan! Ve tabii ki ona inanan tek kişi var; Bay Mükemmel Noah Shaw (tabii bir de ben!)... Doğruyu söylemek gerekirse kısa bir süre ben de Mara'nın akıl sağlığından şüphe ettim. Fakat haklı sebeplerim vardı. Yine de her zaman Mara'ya inandım, Noah Shaw da inanıyorsa inanmak zorundasınız zaten !!!!

Noah'da bazı değişiklikler vardı. Mara değiştikçe o da değişmeye başladı. Yine her zamanki ben mükemmelim, havalarındaydı fakat kendisinden oldukça işkillendim. Tam olarak sırlarla doluydu diyebilirim. Ki zaten Bıçak Sırtı'nda herkesten sırayla şüphe ettiğimi söylesem yalan olmaz. Michelle, yine beni hayran bırakıp kafa karışıklığıyla sinirlenmeme yardımcı oldu!!! Gerçekten sağ olsun!!

Tüm yaşananlar, tesadüfler(!), aksilikler, tuhaflıklar, rüyalar ve tüyler ürperten gerçeklere rağmen Noah ve Mara bir arada kalmayı başarıyor ve gerçeklerin peşinden gidiyorlar...


Her ne kadar başlarda işkillensem de Noah 'KahretsinNeKadarDaKusursuzum' Shaw yine her zamanki gibi kalbimi kazanmayı başardı! (Yalnız kusursuz olmak konusunda haklı olduğunu da söylemeliyim!) Ayrıca şunu da unutmamak lazım; çocuk iyileştiriyor. Her zaman tatlı ukalaları sevmişimdir. 
Ayrıca Noah'nın tam ismi beni benden aldı: Noah Simon Elliot Shaw!!! Ben bu İngilizleri çok seviyorum!!

Daniel'ın harika bir abi olduğunu daha önce de söylemiştim sanırım!! Ayrıca Daniel'ın piyano çaldığını öğrendiğimi sizlere bildirmekten mutluluk duyarım!!.. Kendisinden de bazı zamanlar kuşkulandım belki ama sonrasında ne kadar saçma olduğunu fark ettim ve keşke onun gibi bir abim olsaydı, diye düşünmeye devam ettim.

Mara'yla tanışan herkesin de benim gibi onun ne kadar da müthiş bir kurgu kızı olduğunu düşüneceğini tahmin ediyorum. Gerçekten öyle!! Zeki, duygusal, korkunç (beni öldürme tehlikesi var!) (Ki kız beni kendimden kim koruyacak, diye düşünüyor! O derecede tehlikeli! Merak etme Mara; Noah seni, beni, hepimizi korur.), bazen de kafayı yemiş... En çok sonuncusunu seviyorum ya zaten!

Okurken Mara'dan daha fazla delirdiğim kesindir. Abartmıyorum bu şu ana kadar okuduğum en kötü sondu. Belirsiz, üzücü, hayal kırıcı, şaşırtıcı, sinir bozucu!... Size tavsiyem son 20 sayfayı okumayın, sakın! Hayatınızın altüst olmasını istemezsiniz. Ben ki o sonu okuduktan sonra duvarlara boş boş baktım ve en önemlisi 'daha kitap okumayacağım' diye sinirle çıkıştım... Artık ne kadar etkili olduğunu siz düşünün! 

İlk kitapta beni zaten kendisine hayran bırakan Michelle (evet, her şeye rağmen bu kadına hayranım), bu kitapta da buna devam ediyor. Hayatımda okuduğum en iyi paranormal roman oldu diyebilirim. 

Deli gibi merak da ediyorum ayrıca devamını ("Merak etmiyorsan insan değilsin," dedi Alby. Neyse, Labirent'e girmeyelim!!!) . Çünkü yazar öyle bir yerde bıraktı ki hiçbir şeyden emin olamıyor ve üzüntü, kafa karışıklığı, şaşkınlıkla kendi kendimi yiyorum. Bir yanım spoiler alıp her şeyi öğrenmek
isterken diğer yanım işin büyüsünü bozmamakta kararlı. Umuyorum The Retribution of Mara Dyer da en kısa zamanda kütüphanemdeki yerini alır. Ve umarım Noah da orada olur...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder