10 Eylül 2015 Perşembe

Aynı Yıldızın Altında (John Green) - Kitap Yorumu

Okulda herkesin elinde görerek bıktığım bir kitaptı Aynı Yıldızın Altında. Okumamıştım ve diğer klişe romanlar gibi olduğunu düşünmüştüm. Sonrasında yakın bir arkadaşımın ağlayarak yanıma geldiğini gördüm. Evet, Aynı Yıldızın Altında'yı okuyordu! Ondan büyük bir spoiler yedim fakat yine de okumak istedim. Ve ne kadar yanıldığımı anladım. Tek kelimeyle harika bir kitap... İyi ki okumuşum.


Hikayeyi baş kahramanımız Hazel'ın ağzından dinliyoruz. Hazel 16 yaşında, akciğerlerinde kanser hücreleri olan bir kız. Yanında nefes almasını sağlayan bir tüple geziyor. Hastalığı ileri boyutta ve kelimenin tam anlamıyla onun artık pek umudu kalmamış. Doktorunun önerisi ve annesinin sosyalleşme ısrarlarıyla bir destek grubuna katılan Hazel, burada Augustus'la tanışıyor. Gus; 17 yaşında, 1.5 bacağa sahip bir genç. Öldükten sonra hatırlanmaya kafayı takmış durumda. Bu iki kanserli genç birbirlerini tanıdıkça ve beraber zaman geçirdikçe birbirlerine aşık oluyorlar. 'Uykuya dalar gibi: Önce yavaş yavaş, sonra bir anda.'        
Augustus, her şeyi yaşayıp ölmek istediğinden onun için sorun yok! Fakat Hazel'ın bazı endişeleri var. Kendisini bir el bombası olarak görüyor ve ilerde patlayıp çevresindekilere zarar vermekten korkuyor. Kendisinin ölümüyle zarar görecek kişi sayısını en aza indirgemek adına Gus'tan uzaklaşmaya çalışıyor fakat yıldızları buna izin vermiyor. Yıldızlar, Augustus'u Hazel'ın karşısına büyük bir sürprizle çıkarınca Hazel buna karşı koyamıyor. Beraber Amsterdam'a gidiyorlar. Hazel'ın en sevdiği kitap Görkemli Izdırap'ın sonunu öğrenmeye, Hazel'ın en sevdiği yazar Peter Van Houten'ın yanına... Hayal kırıklıkları, hüzün ve sürprizlerle dolu bir Amsterdam gezisi sonrası bir şeyin farkına varıyorlar: Yıldızların onlar için yazdığı hikayenin sonu oldukça yakın... Bu yüzden sayılı günlerde sonsuzluğu veriyorlar birbirlerine...

Kitabın her cümlesi, her ayrıntısı harikaydı. Ama benim için öne çıkanlar da vardı. Öncelikle Augustus'un ailesinin evin her duvarına astığı 'Teşvikler'...
"Acı olmadan mutluluğun değerini bilemeyiz."
"Aile ebedidir."

Bu çocukların ikisi de ayrı bir tuhaftı. Gus'ın 'metafor', Hazel'ın 'magritte' anlayışı beni benden aldı.
"Yakmadığın sürece seni öldüremezler. Ve ben bir tane bile yakmadım. Bu bir metafor, tamam mı? Öldürücü şeyi dudaklarının arasına kadar sokuyorsun ama ona öldürücü olabilecek gücü vermiyorsun."


" 'Ama bu gerçekten bir pipo.'
   'Hayır, değil. Bu bir pipo çizimi. Anladın mı? Bir şeyin tüm tasvirleri doğaları gereği soyuttur. Çok zekice.' "

Favorim: A-U-G-U-S-T-U-S. Kesinlikle!! Kendisini ifade ediş biçimi, davranışları harikaydı. Beni aynı anda hem ağlatıp hem güldürebilen az karakterden biriydi. Hazel'ı da çok sevdim fakat kendisini el bombası olarak düşünmesi beni üzdü. Yine de kelimenin tam anlamıyla Hazel'ı çok seviyorum!
Ama, ama, ama... Isaac'i unutamayız. O nasıl harika bir arkadaştır! Ve o nasıl bir kederdir! Isaac'in çıldırdığı anı unutamayacağım!!..
Peter Van Houten'ı ise tabii ki sevdim. Adam başta biraz gıcıktı ama sonuçta onun da haklı sebepleri varmış. Görkemli Izdırap'ı ve Anna'yı sonsuza kadar hatırlayacağım.


Söyleyecek hiçbir kelime yok. Hakkındaki her şeyi hak eden, okuduğum en iyi romanlardan biriydi... İnsanın okudukça okuyası geliyor. John Green'e söylemek istediğim bir şey var: "Sayılı sayfalar içinde bana bir sonsuzluk verdin ve bunun için sana müteşekkirim. Peki?"



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder