3 Aralık 2018 Pazartesi

5SOS İLE 7 YIL


Hiçbir zaman çevresindeki insanlarla duygularını paylaşan bir insan olmadım. Kendi kendine vakit geçirmeyi seven; her tür duyguyu dinlediklerinde, okuduklarında arayan biriydim; hala öyleyim. Sevdiğim şarkılara, kitaplara, filmlere; insanlardan daha çok bağlanıyordum. Okuldaki hayatımın yanında bir hayatım daha vardı sadece benim bildiğim. 14-15 yaşlarındayken özellikle One Direction ile paylaşıyordum o hayatı. O zamanlar bunların ne kadar “çocukça” bulunduğunun farkında olmanın yanında sanırım bir de bunu umursuyordum. İki hayatı birazcık karıştırmak bile büyük tehlikeydi benim için, kendi evrenimle ilgili en küçük bir hissimi dışarıyla paylaşacak olsam dalga geçileceğini düşünüyordum ve daha çok içimde saklıyordum bunları. Zayn’in gruptan ayrıldığı gün hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz..

Sanırım asıl istediklerini saklamaktan daha kötü olan bir şey varsa o da sevmediğin ama “normal” olan şeyleri yapmaya kendini mecbur hissetmektir. Bir lise öğrencisi, arkadaşlarıyla ne şekilde vakit geçirmeliyse o şekilde vakit geçirmeye çalışmak, hiç zevk almadığın konularda saatlerce edilen sohbetlerin içinde bulunmak tamamen bir kabusa dönüşebilir bir süre sonra.

2014 yılında, ben böyle bir psikoloji içindeyken 5 Seconds of Summer ile tanıştım. Tamamen tesadüf eseri, karşıma çıkan şarkıya tıkladım, bir tane daha, bir tane daha derken grubun o sırada var olan tüm şarkılarını dinlemiş ve indirmiş buldum kendimi. Ki o sırada ilk albümleri çıkmamıştı, birkaç EP’leri vardı. Gizli evrenime dört yeni üye dahil oldu o gün. İyi ki de oldu. Bana birçok şey öğretti ve bir anlamda hayatımı değiştirdi.


5 Seconds of Summer (ilk albüm)
Dinlediğim ilk andan beri bana çok güzel hissettirmişti bu albümdeki şarkılar. Aynı anda hem eğlenceli olmayı başarıyorlardı hem de tam olarak benim gibi olduklarını hissettiriyorlardı. “Normal” olmam gerekmediğini söylüyorlardı çünkü onlar da denemişlerdi fakat kendi yollarından gidince her şey daha da iyi oluyordu. Kendileri eğlendikten sonra diğer insanların ne dediği önemli değildi, istediğin gibi davranabilirdin. En önemlisi de bunları sadece söylemek için söylemiyorlar, gözümüzün önünde aynısını yaşıyorlardı. Bunları duymanın, görmenin ne kadar iyi hissettirdiğini anlatamam. Kendi istediklerimi daha rahat yapmaya başlamıştım artık, gerçekten hoşlanmadığım şekilde vakit geçirmek zorunda değildim.

Sounds Good Feels Good (ikinci albüm)
Bu albümün çıkmasını ne kadar çok beklediğimi, dinlerken ne kadar heyecanlandığımı anlatmam mümkün değil. Biz büyüyorduk, 5SOS da büyüyordu. Ve büyümek, bizim dünyamızda daha çok acı demekti. Bunu, bu albümü dinlerken çok daha iyi anlamıştım.
“Everybody’s got their demons.” sözü herhalde bu albümü açıklamak için yeterlidir. Her bunaldığında, kalbin kırıldığında, kendini yetersiz, tükenmiş hissettiğinde –herhangi bir zaman, herhangi bir sebeple- ortada bir sorun aramaya gerek olmadığını, bu duyguların da gayet normal olduğunu söylüyorlardı. Herkes belli acılardan geçerdi ama bir gün kurtulurlardı.
Sanırım bu albümdeki şarkıların her birinde başka başka yaralarımı buluyor ve onları kabulleniyordum. Ki kabullenmek onlar hakkında yapılabilecek en iyi şeydi.

Youngblood (üçüncü albüm)
Yaklaşık üç yıllık bir aradan sonra geldi bu albüm. Bu üç senede, onlar da büyümüştü, biz de. Tamamen yeni bir şey denemişlerdi ve önceki iki albümden çok farklıydı. Ama kesinlikle her şey müthişti. Değişiklik yapmanın, özgün olmanın ne kadar doğru ve güzel olduğunu gösterdiler bize.
Çocukların en kişisel albümleriydi bana göre. Her birinin duygularını en içten şekilde hissedebiliyordum. Her şarkıda ayrı bir hikaye vardı. Aslında ilk iki albümde - belki onlar da- hayatımızdaki başlı sorunları aşmış, kendimizi bulmuş ve “gerçekten yaşamanın” getirdiklerini tadıyorduk.


5SOS’u neden bu kadar sevdiğim sorusuna cevabım kesinlikle ün sahibi, gösterişli insanlar gibi davranmamalarıdır. Davranışları öyle içten ki  onları dinlerken ne birisi size öğüt veriyormuş gibi hissediyorsunuz ne de şarkılarda anlattıklarına yabancı kalıyorsunuz. Ayrıca önemsediklerini gösteriyorlar; ortak olmak istiyorlar hayatlarımıza ve bunda samimi olduklarını gösteriyorlar. Eğlenmek için yaşadıklarımızı bir kenara bırakmamıza gerek olmadığını en büyük acımızı da ortamıza alıp eğlenebileceğimizi söylüyorlar.

Bu dört genç adam; Luke, Ashton, Calum ve Michael, hayatlarımıza dahil olalı 7 yıl olmuş. Bu yedi yıla üç albüm ve üç turne sığdırmışlar. Bu yıl albümleri ile 1 numaraya çıktılar ve birçok ödül aldılar. Gurur duyuyorum!

Eğer ki beni duyacak olsalardı onlara tüm bu yaptıkları için teşekkür etmek isterdim. Yaptıkları sadece güzel müzik üretmek ve insanları eğlendirmek gibi basit bir şey değil. Birçok hayata dokundular, o hayatları değiştirdiler. 7 yıldır bunu yapıyor olmaları ve buna devam edecek olmaları umut, mutluluk, heyecan ve ilham verici. 
Blogum için yazdığım en içten ve yazarken beni en çok duygulandıran yazının 5 Seconds of Summer hakkında olması bile sanırım onların bendeki değerini gösteriyor. Hayatımda onlara öyle alıştım ki onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Teşekkürler 5 Seconds of Summer❤️



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder