2 Eylül 2018 Pazar

"Ne Zaman Öğrendik Susmayı" // Dokunmadan (Nermin Yıldırım) - Kitap Yorumu


Hayat, ölüm, dünya düzeni ve belki de aşk hakkında yazılmış güzeller güzeli bir romanla, Nermin Yıldırım’ın Dokunmadan’ıyla buradayım.

Bir gün öleceği gerçeğiyle birlikte, çoğumuzdan farklı olarak ne zaman öleceğini de öğrenen Adalet adlı karakterimiz hayatında işlemiş olduğu ilk günahını bulmak adına bir yolculuğa çıkar. Hayattaki her şey gibi eksileri de artıları da olan bu yolculukta dünyayı, insanları ve en önemlisi kendisini keşfeder.

Adalet, kendi kendine yaşayan bir insan. Olanlara bitenlere tepkisiz kalıyor, acılar ona dokunmuyor, o insanlara dokunmuyor, hayata dokunmuyor; kendi hayatına bile… Dokunmadan harcıyor zamanı.
Tek arkadaşı olan hazır cevap, “Dost acı söyler” sözünün hakkını veren ve iyi bir müzik arşivi olan Hülya ile baş başa sanırken kendini, aşkı için yola çıkmış Sadi Seber beliriyor karşısında. Arayışta olan iki bağımsız karakter aynı yolda yürür oluyorlar birden. Kimi kendini, kimi bir başkasını arar yollarda ama onlar ikisini de arıyorlar aynı anda.

“Ama işte, insan bazı bedelleri ömür boyu ödemek istemiyor. Tek başına bir şey değil, kendinden büyük bir şeyin parçası olmak istiyor bazen. Ummanın damlası, başağın buğdayı, ağacın dalı, hatta dalın çıtırtısı… Çareyi kâinatın sırrında değil, kendi gibi bir başka ben’in yamacında arıyor. Ufacık bir yakınlık uğruna, canını sıkacak, kalbini kıracak, kendini değişmeye zorlayıp hayatını büsbütün karartacak birilerini istiyor o zaman yanında. Gidip kanlı bir sunağa uzanıyor. İçinde yıllanmış cefakâr, vefakâr ben’i, uzak bir ihtimalden fazlası olmayan şaibeli bir biz hayaline kurban etmekten çekinmiyor. İlle de başka bir oyunbaz istiyor küçük, kederli oyununa. Çünkü insan denen illet, bütün o fiyakasının ardında, vurulmayı bekleyen sakat bir at yalnızlığına nöbet tutuyor. Evrendeki en hacimli kalabalığı, yalnızlıktan gebermek üzere olan insanlar oluşturuyor.”


Nermin Yıldırım’ın günlük hayatta çok kullanmadığımızdan küskün olan kelimeleri kullanma şekli, cümleleri peşi sıra dizişi takdire şayan. Okurken cümlelerin gözünüzün önünden nasıl aktığını anlamıyorsunuz, sonra durup düşünüyorsunuz anlattıklarını. Etkiliyor hem yüreğinizi, hem zihninizi..
Adalet; ülkesinde, dünyada olanların farkında; neyin doğru neyin yanlış, neyin iyilik neyin zalimlik olduğunu biliyor, hepsini görüyor ama ses çıkarmıyor hiçbirine; hepimiz gibi…

Yazar; kitapta, okuması bile acı olan dünya gerçekleri sunuyor okuyucuya. Her gün en az bir tanesini ana haberlerde gördüğümüz, gazetelerde okuduğumuz olaylar bunlar. Ve bir süre düşününce hepsini  susa susa, içimize ata ata normalleştirdiğimiz gerçeğini seriyor gözler önüne. Okuyup izleyip geçiyor, daha da kötüsü bazen şahitlik edip tek bir engelleme çabasında bulunmuyoruz bunları. Utandırıyor bizi yazar; gören gözlerimizden, işiten kulaklarımızdan ve insanlığımızdan.. Bunu yaparken üstten bakmıyor bize, Adalet ile aynı anda fark ettiriyor, o dolup taştığında ve dayanamayıp kustuğunda içindeki her şeyi bize de kusma şansı veriyor. Utancımızı bir kenara atıp yeniden başlayabileceğimizi gösteriyor bize.

“Niye susardı peki insan, neden başını öte yana çevirirdi? İçindeki iblisten değil, dışındakilerden korktuğu için. Yanlış mahcubiyetler yüklenmeye talimli olduğu için. Başkalarının acısından muaf kalabileceğini sandığı, felaketlerin bulaşıcı olduğunu anlamadığı için. Başını öte yana çevirip susar ve kendinden hem bir cehennem hem de bir cehennem zebanisi yaratırdı. Sonra o cehennemde kendi de yanardı.”

Bitişiyle neye uğradığımı şaşırtan bir roman oldu Dokunmadan. Çok şey düşündürdü, çok şey hissettirdi bana. Pişmanlık işe yaramaz, hepimiz biliyoruz ve hayat bitene kadar her şey için zaman varsa da hayat bittiğinde başka bir şansımız yok, bunu da biliyoruz. Öyleyse yaşamalıyız doyasıya, hissetmeliyiz her şeyi en içten şekilde. Ve tüm sıcaklığımızla dokunmalıyız insanlara, dünyaya. Çünkü başka bir hayatımız yok.

“Bir hayatım daha olsa, korkmadan dokunmak için yaşardım onu. Bir keklik beslerdim ellerimle, varsın uçsun sonunda. Bir çiçek büyütürdüm, varsın solsun sonunda. Bir omuz ısıtırdım, varsın gitsin sonunda. Dokunurdum. Ben eriyene dek, o eriyene dek, biz hiçleşip karışıncaya dek bu derin boşluğa, dokunurdum. Ama yok bir hayatım daha. Bir hayat daha yok.
Yok.”





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder