Hasan Ali Toptaş ile tanışma kitabım oldu Kuşlar Yasına
Gider. Kitabın ruhu, cümleleri, her şeyi beni büyüledi adeta.
Bir baba ile oğul arasındaki ilişkiyi anlatıyordu kitap.
Birbirinden sessiz iki erkekti onlar aslında. İkisi de birbirinden duygu yüklü,
içliydi. Ben kitabı okurken birbirlerini çok sevdiklerini hissettim. Hiç
dillendirmeden, dışa vurmadan seviyorlardı birbirlerini. Anadolu insanının
sıcaklığı vardı yüreklerinde sanki.
Baba hastaydı, oğlu onun için çabalıyordu ama baba
yediremiyordu bunu kendine. Babaydı o, oğlu karşısında güçsüz kalamazdı.
Hastalıktan ölürdü de oğlunun gözlerinin içine bakamazdı hasta hasta. Bilirdi
takatsiz kaldığını içten içe. Daha da tutamadı kendini, ağladı doya doya.
Oğul da sıkıntılı. Kendisi bir yazar ve eleştiriliyor,
hayatın en acı tokatlarını yiyor belki de. Ama o da hüzünden kendini parçalıyor
da babasına anlatmıyor. Anlatmıyor çünkü oğlunun mutsuz olduğunu düşünmesini
istemiyor. Sonra o da dayanamıyor, anlatıyor doya doya.
Birbirlerine içlerini dökme şekilleri beni çok etkilemişti.
Aslında ne kadar değer verdiklerini göstermişlerdi birbirlerine. Zamansız dertleşme
olmuyormuş demek ki diye düşündüm. Önemli olan derdini hemen anlatıp tüketmek
değil, dolup taştığında doğru kişiye boşaltabilmekmiş demek.
“Demek seni gözünün içine baka baka aldattı ha, dedi bana
dönerek yeniden; bir şey söyleyeyim mi, sana da zaten aldatılmak yakışırdı
oğlum.”
İki ana karakter dışında köydeki insanları okurken de içim
ısındı. Anadolu insanının en güzel temsiliydiler belki de. Öyle duygulu, öyle
bilge insanlardı ki... Köy evinde tüm ailenin sıkış tıkış bir odada oturup
saatlerce sohbet etmesi, tüm seslerin birbirine karışmasına rağmen alınan keyif
kitapta okumayı en çok sevdiğim kısımlardan olmalı.
Hele de Hüseyin Dayı... Atına olan sevgisi ve atı öldüğünde
yaşadığı acı... Telefonu her çaldığında ve at her kişnediğinde ben Hüseyin
Dayı'nın gözlerini gördüm sanki, bir şekilde belirdiler karşımda. Dolu
doluydular, hüzün yayıyorlardı etrafa. Bu kadar da içli olunur mu ki?..
Hasan Ali Toptaş, Kuşlar Yasına Gider'de bize çok yürekten,
çok samimi bir hikaye sunuyor. Hikaye o kadar duygusal ki okurken sanki yazarın
mahremine, yüreğine girmişim gibi hissettim. Bazı cümlelere tebessüm ettim,
bazılarıyla ağladım, bazıları da yüreğime kazındı.
“Var, dedi Cavit'e dönerek; vurduğunda bağırıp çağırır yahut
herhangi bir ses çıkartırsan, yarası ne kadar ağır olursa olsun, sese tutunup
ayağa kalkar domuz, imkânı yok ölmez! O yere yıkıldı mı sessiz olacaksın bu
yüzden, gıkını bile çıkarmayacaksın.
Allah Allah, dedi Vakkas Dayım, ben hiç duymamıştım bunu.
Öyledir, dedi Zübeyir; bazı canlıları yara öldürmüyor,
muhatapsız kalmak öldürüyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder