Dunkirk'ün, Christopher Nolan'ın ses getiren projelerinden biri olduğu
kuşkusuz. Çekileceği haberleri yayıldığından beri büyük bir merak oluştu;
tanıtımlar, fragmanlar beklentiyi daha da arttırdı. Dunkirk vizyondaki yerini
aldı. Peki, vizyona girince ne oldu?
II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz askerleri Dunkirk adlı sahile
sığınırlar. Alman tehdidi altında kurtarılmayı beklerler. Vatan duygusu,
vatandaşlık ve askerlik sorunsalı ele alınıyor.
Film hava, deniz ve kara olmak üzere üç eksende ilerliyor. Karada bir
hafta, denizde bir gün, havada bir saat detayını açıkçası çok beğendim. Her bir
kısımda bize yol gösteren belli karakterler var. Onlar eşliğinde savaşa tanık
oluyoruz.
Filmin en beğendiğim özelliği tüm savaş dramasını gerçekçi bir şekilde ele
almasıydı. Bir kurtuluş hikayesi olduğu için bu konuda şüphelerim vardı fakat
ne bir demagoji vardı filmde ne de inandırıcılıktan yoksun bir vatan sevgisiyle
yapılan "fedakarlıklar" vardı. Askerler arkadaşını da düşündü ama
önce kendi paçasını kurtardı mesela. Müttefik olmasına rağmen Fransızlar ikinci
plana atıldı. Bu tarz detaylar bence filmin etkileyiciliğini arttırdı çünkü
gerçekte olan da buydu.
Görsel başarıya, IMAX'e ve tüm seslere, müziklere yorum yapmaya gerek bile
olmadığını düşünüyorum. Film teknik açıdan tek kelimeyle muazzamdı.
Gelelim filmle ilgili en merak ettiğim şeye: oyunculara. Nolan, filmde bize
eşlik eden dört lider oyuncuyu da yeni birer yüz olarak beyaz perdeye taşıdı.
Hepsi hem genç hem de bu işte yeniydi. Ama gözüm kapalı hepsinin çok başarılı
bir iş çıkardığını söyleyebilirim. Benim için Tom Glynn-Carney (Peter) ve Harry
Styles (Alex) biraz daha baskındı diyebilirim. Peter’ın yüzünü filme o kadar
yakıştırdım ki her sahnesinde gözümü kendisinden alamadım. Alex’in ise bize en
çok açılan karakter olduğunu düşünüyorum. Hayatta kalma ve savaşma hırsını, her
an bombalar altında nefes almaya çalışan bir askerin ruhsal durumunu gayet iyi
yansıttığını söylemek mümkün.
Baş karakteri canlandıran Fionn Whitehead (Tommy), bana göre rolünde
oldukça başarılı idi. Tommy ile ilgili en sevdiğim detay; ne hissettiğini
anlayamıyormuşuz gibi düşünmeye başlayacakken aslında ruh halinde savaştan
sebep bir sakinlik olduğunu kavrıyoruz. Tommy farklı bir şeyi temsil ediyor
gibi.
İngilizlerin tarihi için mağlubiyet gibi görünse de içten içe bir zafer
olan Dunkirk sığınması ile aslında önemli olanın bomba atan olmak değil yurt
sevgisi ve özlemine sahip olmak olduğunu anlıyoruz. Ama bunu ders verir gibi
yapmıyor asla. Fazlaca acındırma da hissetmiyorsunuz, tüyleriniz diken diken
oluyor sadece.
Dunkirk, bir savaş filminden beklenen şeyleri karşılıyor mu bilemiyorum. Ama
bir askerin her zaman çok da cesur ve korkusuz olamayacağını, korkup travma
geçirebileceğini, kendisini suçlu hissedebileceğini ve ne olursa olsun yurdunu,
evini düşündüğünü gözler önüne seriyor en güzel şekilde. Ki gerçek savaşlarda olanlar
da bunlar değil mi?