25 Haziran 2017 Pazar

"Netflix'te Romantik Komedi Arayalım Mı?" // Harry Styles - Albüm Yorumu


Yıllardır peşini bırakmamış olduğum birkaç şey varsa bunlardan birisi One Direction'dır. Şarkılarını dinlemediğimde vicdanımdan gelen bir ses beni uyarıyor diyebilirim. Ki son albümleriyle Beatles'tan hafif esintileri bize sundukları zaman "İyi ki," demiştim, "İyi ki bırakmamışım."
Benim zevklerime bağlı bu mutluluk kısa sürdü ve grup dağıldı. O günden beri ise beklediğim tek şey vardı: Harry Styles'ın albümü.

Her zaman Harry'yi tarzı, cümleleri ile kendime çok yakın buluyordum ve nedense istediğim gibi bir müzik yapacağından emindim. Çok bekledim, beklemekten yoruldum. Ama öyle bir geldi ki beklediğim her ana şükrettim.
Sign of the Times ile albümün ilk sinyallerini verdiğinde içimi tarifsiz bir heyecan sardı. Çünkü bahsettiğimiz şey klasik rock: uzun zamandır hasretini çektiğim şey!
12 Mayıs günü albüm yayınlandı ve ben o gün tüm şarkıları beynime kazıdım.
Eğer Beatles, Elvis, Bon Iver ve Rolling Stones seven bir insansanız albümü sevmeme gibi bir ihtimal olduğunu düşünmüyorum. Şarkıların bir kısmı 1960'ların rock gruplarından çıkmışçasına neşeli ve başarılıyken bir kısmı da kendini şu anki müzik sektörüne yabancı hissedenler için bulunmaz nimet.
Her şarkının üstünde emeğin fazla olduğu çok belli. Gerek sözler, gerek besteler, aranje, vokaller... Her şey mükemmel bir şekilde bir araya getirilmiş.
Şarkılardan kısaca bahsetmek gerekirse:


Meet Me in the Hallway, bende Cem Karaca her an şarkıya girecekmiş hissi uyandırıyor niyeyse. Çaresiz, karamsar bir aşığımız var. "Bana haber ver, hemen kapında olurum." diyor. Daha ne desin?
Sign of the Times, ilk single olmakla beraber albümün en büyük şarkılarından biri. Kırk yıllık bir rock efsanesini dinliyormuş gibi bir his bırakıyor insanda.
Carolina. Beach Boys dinlerkenki neşeyi bana veren bir şarkı. Ayrıca albüme Harry'nin yaşanmışlıkları olarak bakmamı sağlayan şarkı oldu diyebilirim. Zira Carolina'da yaşayan kanlı canlı bir kız varmış!
Two Ghosts, beni en çok solosuyla etkiledi diyebilirim. Harry'nin sesindeki acı içimi tuhaf yapıyor gerçekten. Ayrıca sözleri ile de kalbime taht kurdu: "Sadece kalp atışına sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlamaya çalışıyorum."
Sweet Creature, benim Harry'den beklediğim müziğin vücut bulmuş hali. Sözlerindeki sevimlilikten bahsetmiyorum bile. Harry'nin bahsettiği sevimli yaratık neyse ne, benim için tatlı yaratık bu şarkı.
Only Angel, dünyanın en güzel introlarından birine sahip. İlk 50 saniye gözlerim kapalı, bir melekmişçesine göğe yükseliyormuş gibi hissetsem de Harry, "Hey, hey!" diyerek beni uyandırıyor ve tüm muzipliğini konuşturuyor.
Kiwi, kesinlikle en merak ettiğim parçaydı diyebilirim. Hala ritmi etkisinden hiçbir şey kaybetmiyor, hala dinlerken ilk günkü keyfi alabiliyorum. Fakat şarkının meyveyle hiçbir alakası olmaması tam bir hayal kırıklığı :(
Ever Since New York, bence Harry'nin kalbini en çok açtığı şarkılardan biri. "New York'tan beri dua ediyorum." cümlesi bana çok mahrem geliyor. Bu sebeple kendimi onun hayatına bir adım daha yaklaşmış hissediyorum.
Woman, bence albümün en zarif şarkısı. Harry'nin başlangıçtaki sorusu ve "woman" diye haykırması bana çok tatlı geliyor.
From the Dining Table, her ne kadar tam anlamıyla seçemiyor olsam da albümdeki favorim olabilir. Akustik, gitar, vokaller, sözler, melodinin naifliği... Hala her dinlediğimde tüylerim diken diken oluyor diyebilirim.

Kesinlikle Harry Styles albümünün dünya üzerindeki en iyi ilk albümlerden biri olduğunu düşünüyorum. 10 şarkının hiçbirinde fire vermeden hepsinde aynı başarı yakalanmış. Bundan yıllar sonra Harry'yi bir rock efsanesi olarak görmek bir hayal değil artık. Gelecek güzel müzikli günlere...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder