19 Ağustos 2018 Pazar

"Shakespeare Nelere Kadir" // Bir Zamanlar Londra'da - Kitap Yorumu



İngiltere’ye ve ona dair her şeye benim kadar hayran olan bir insan kuşkusuz Londra sokaklarında geçen her hikayeye bayılır, hele de bu bir dönem hikayesiyse ve bir de içinde Shakespeare varsa…

Bir Zamanlar Londra’da, özellikle İngiliz kültürü ve edebiyatı ile ilgilenen araştırmacı-yazar Peter 
Ackroyd’un kurgu eserlerinden bir tanesi.



“Dünya çok işlek bir yer. Ama sırrına akıl ermez, sizce de öyle değil mi?”

Kitap, esasında üç farklı karakter etrafında dönüyor:
 Charles Lamb, aslında hayatını bir yazar olarak geçirmek isteyen fakat ailesi tarafından önü basitçe “Yazarlık karın doyurmaz” laflarıyla kapatılmış bir beyefendi. Çareyi bir dergide denemeler yazmakta bulmuş. İçinde hep dahasını isteyen bir taraf var fakat hiçbir zaman cesaret bulamıyor.


Mary Lamb, ömrü evde geçmiş bir genç kadın. Deli babasına bakmak ve annesinin iğnelemelerine katlanmak ile geçiyor günleri. O da bir edebiyat tutkunu. Hayatının bir döneminde evden çıkmak, başka bir hayatı başka insanlarla yaşamak istiyor fakat bunu gerçekleştirecek birisini bulamıyor.

William Ireland, babasının kitapçı dükkanında bir ticaretçi olması için zorlanan bir kitap tutkunu. O, kitapları satmak ve üstlerinden kâr hesaplamak değil kitapları yazmak, ismini duyurmak istiyor. Ama önünde duran tek engel iyi bir yazar olduğuna dair şüpheler olarak kalmıyor.

Her üç karakter de yaşadıkları hayattan daha farklı bir hayat yaşamak istiyorlar ve her nasılsa her üçü de çareyi Shakespeare’de buluyor. 

"Shakespeare onun sonu olacak Mr. Ireland”
Charles ile tanışıp onun gibi bir dergide yazılar yazmak ve adını duyurmak isteyen William, Mary’nin ilgisini çekiyor. William’ın “tesadüf eseri” Shakespeare’in imzalamış olduğu bir senedi bulması her üçünün de hayatını değiştiriyor. William, süregelen keşifleriyle kamuoyunda ses getiriyor. Mary, William ile hayatının yeni bir dönemine başlayacağına inanırken kendini kaybediyor ve Charles, William’ın yazıları dergilerde boy gösterdikçe kendi mesleğinden nefret ediyor. Shakespeare nelere kâdir oluyor, görüyoruz.


Karakterlerin iç dünyaları ve motivasyonları öyle başarılı anlatılmış ki saptıkları yollar oldukça inandırıcıydı. Yazar, karakter gelişimlerinde oldukça gerçekçiydi. Bir noktadan sonra olacakları bilmemizi ve hazırlıklı olmamızı istiyordu adeta. Yine de sürprizleri de vardı.

"Shakespeare başka varlıklara dönüşüyordu,” dedi Ireland.
 “O bir istisna. Ruhlarında yaşıyordu.
 Gözlerinden bakıyordu. Ağızlarından konuşuyordu.”
Okurken fark ettiğim çok garip bir şey de olayların kritik noktalarında okuyucunun aklından ne zaman ileriye dair bir düşünce geçse karakterlerin de aklına o düşüncelerin geliyor olmasıydı. Benim okuma sürecimle ilgili bir durum olup olmadığını bilmiyorum fakat bu durum okurken çok iyi hissettirdi.






Londra sokaklarında, dilinde Shakespeare’in replikleriyle dolaşan insanlar arasında yürüyüşe çıkmış, yüreklerindeki edebiyat ve yeni bir hayat tutkusuyla yanıp tutuşan karakterleri izlemiş ve gerçek dünyaya geri dönmüş gibiyim. 
“Sayfaları görev icabı değil, zevkle çevirdim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder