İngiltere’ye ve ona dair her şeye benim kadar hayran olan
bir insan kuşkusuz Londra sokaklarında geçen her hikayeye bayılır, hele de bu bir
dönem hikayesiyse ve bir de içinde Shakespeare varsa…
Bir Zamanlar Londra’da, özellikle İngiliz kültürü ve
edebiyatı ile ilgilenen araştırmacı-yazar Peter
Ackroyd’un kurgu eserlerinden
bir tanesi.
“Dünya çok işlek bir yer. Ama sırrına akıl ermez, sizce de öyle değil mi?” |
Kitap, esasında üç farklı karakter etrafında dönüyor:
Charles Lamb, aslında
hayatını bir yazar olarak geçirmek isteyen fakat ailesi tarafından önü basitçe
“Yazarlık karın doyurmaz” laflarıyla kapatılmış bir beyefendi. Çareyi bir
dergide denemeler yazmakta bulmuş. İçinde hep dahasını isteyen bir taraf var
fakat hiçbir zaman cesaret bulamıyor.
Mary Lamb, ömrü evde geçmiş bir genç kadın. Deli babasına
bakmak ve annesinin iğnelemelerine katlanmak ile geçiyor günleri. O da bir
edebiyat tutkunu. Hayatının bir döneminde evden çıkmak, başka bir hayatı başka
insanlarla yaşamak istiyor fakat bunu gerçekleştirecek birisini bulamıyor.
William Ireland, babasının kitapçı dükkanında bir ticaretçi
olması için zorlanan bir kitap tutkunu. O, kitapları satmak ve üstlerinden kâr
hesaplamak değil kitapları yazmak, ismini duyurmak istiyor. Ama önünde duran
tek engel iyi bir yazar olduğuna dair şüpheler olarak kalmıyor.
Her üç karakter de yaşadıkları hayattan daha farklı bir
hayat yaşamak istiyorlar ve her nasılsa her üçü de çareyi Shakespeare’de
buluyor.
"Shakespeare onun sonu olacak Mr. Ireland” |
Charles ile tanışıp onun gibi bir dergide yazılar yazmak ve
adını duyurmak isteyen William, Mary’nin ilgisini çekiyor. William’ın “tesadüf
eseri” Shakespeare’in imzalamış olduğu bir senedi bulması her üçünün de
hayatını değiştiriyor. William, süregelen keşifleriyle kamuoyunda ses
getiriyor. Mary, William ile hayatının yeni bir dönemine başlayacağına
inanırken kendini kaybediyor ve Charles, William’ın yazıları dergilerde boy
gösterdikçe kendi mesleğinden nefret ediyor. Shakespeare nelere kâdir
oluyor, görüyoruz.
Karakterlerin iç dünyaları ve motivasyonları öyle başarılı
anlatılmış ki saptıkları yollar oldukça inandırıcıydı. Yazar, karakter
gelişimlerinde oldukça gerçekçiydi. Bir noktadan sonra olacakları bilmemizi ve
hazırlıklı olmamızı istiyordu adeta. Yine de sürprizleri de vardı.
"Shakespeare başka varlıklara dönüşüyordu,” dedi
Ireland.
“O bir istisna. Ruhlarında yaşıyordu.
Gözlerinden bakıyordu.
Ağızlarından konuşuyordu.”
|
Okurken fark ettiğim çok garip bir şey de olayların kritik
noktalarında okuyucunun aklından ne zaman ileriye dair bir düşünce geçse
karakterlerin de aklına o düşüncelerin geliyor olmasıydı. Benim okuma sürecimle
ilgili bir durum olup olmadığını bilmiyorum fakat bu durum okurken çok iyi
hissettirdi.
Londra sokaklarında, dilinde Shakespeare’in replikleriyle dolaşan insanlar arasında yürüyüşe çıkmış, yüreklerindeki edebiyat ve yeni bir hayat
tutkusuyla yanıp tutuşan karakterleri izlemiş ve gerçek dünyaya geri dönmüş
gibiyim.
“Sayfaları görev icabı değil, zevkle çevirdim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder