Hakkında duymadığım övgü kalmamıştı, sadece posteri bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu ve sırf heyecanım kaçmasın diye fragmanını izlemeyip kendime eziyet ediyordum. Nihayet 23 Şubat günü vizyona girdi de rahatladım. Bu filmi, kitabını okumadan izlemek istiyordum ayrıca bir sinema salonunda, yanımda kimse olmadan.. Öyle de yaptım, iyi ki de yapmışım.
Filmi izleyeli bir gün oldu, hakkında bir şeyler yazacak cesareti kendimde ancak buldum ama hala ne diyeceğimi pek bilemiyorum. Film her açıdan gerçekten çok güzel, çok başarılı ve çok etkileyici (sanırım bir filme ancak bu kadar övgü peş peşe sayılabilirdi!) Çok kısa bir şekilde filmin konusundan ilk kez bu yazıyla filmden haberdar olanlar ya da bir de benden duymak isteyenler için bahsedeyim.
1983 yılında, Kuzey İtalya'da bir yerde yaşayan bir profesörün evine misafir olarak bir arkeoloji öğrencisi geliyor. Profesörün oğlu Elio ile Oliver'ın araları başlarda pek iyi olmasa da ilerleyen günlerle ve paylaşımlarla beraber aralarında çok sıcak bir ilişki oluşuyor.
Film o kadar sade ve o kadar naif ki insanın içinde çok hoş hisler oluşturuyor. Elio ile Oliver'ın ilişkisi, duyguları öyle güzel anlatılmış ki izlerken gerçekten içiniz parçalanıyor.
Karakterlerin ikisi de sizi kızdıracak, üzecek şeyler yapabiliyorlar fakat garip bir şekilde onlardan hoşlanıyorsunuz.
Benim Elio ile Oliver arasındaki ilişki hakkında en sevdiğim şey birbirlerine hiçbir zaman aşklarını ilan etmemiş veya kendilerine de bazı konular hakkında itirafta bulunmamış olmaları. Yani onlar sanki şunu söylüyorlar bize: "Aşk öyle ispatlanacak bir şey değildir, aşkın öylesi ya da böylesi olmaz. Eğer yüreğinde hissedebiliyorsan gerisinin pek de bir önemi yok."
Ayrıca filme adını da veren noktada kendimden geçmiş olduğumu ve hala aynı sahneyi izleyip izleyip ağlayabildiğimi söylemem lazım. Zira bu noktada yine aşk hakkında çok güzel bir şeye vurgu yapılıyor. Aşık olduğunda sen, sen olmaktan çıkıyor ve aşık olduğun kişiye dönüşüyorsun.
Gerçekten şu dünyada kendi adınla seslenebildiğin bir insandan daha güzel bir şey olabilir mi?..
Bir de filmin görüntülerinden bahsetmek istiyorum çünkü gerçekten gözlerim bayram etti filmi izlerken. Görüntü yönetmeninin karşısında saygıyla eğiliyorum. Mübalağa yapmıyorum; filmi herhangi bir saniyede durdurun ve ortaya çıkan sonuca bakın. Her kare adeta bir film afişi niteliğinde. Ah ah!..
Ve Timothée Chalamet'in oyunculuğu karşısında referans yapabilir miyiz lütfen? O nasıl harika bir performanstır öyle. Kendisini film boyu ağzım açık izledim. Ah, hele de final sahnesi... Çocuk tam anlamıyla devleşti, diyebilirim. Hayranıyım!..
Filmin müziklerine bir yorum yapmak istiyorum yoksa haksızlık olur. Sufjan Stevens, sen nasıl bir insansın?.. Film zaten yeterince içimi parçalıyordu, müzikleri devreye girince artık kendimden geçtim. Bravo!
Call Me by Your Name uzun zamandır izlediğim en etkileyici filmlerden biriydi. Ben 2018'te izlemiş olsam da bir 2017 filmi olduğu için de şöyle bir iddiada bulunuyorum: "CALL ME BY YOUR NAME 2017'NİN EN İYİ FİLMİDİR!"
Umarım Oscar'dan da hak ettiği ödülü alarak döner zira ben en iyi film olduğuna inanıyorum gerçekten. Hele Timothée Chalamet en iyi aktör ödülünü almazsa ölürüm.
Yazımı toparlayacak olursam; film dünyanın en güzel filmlerinden biri. Adeta kalp kırıcı bir güzellik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder